8 Nisan 2015 Çarşamba

Savuşturmacı Kültür

Alttaki türden yanıtları sıkça duyuyor musunuz?
  • “Bakarız”
  • “Sonra yapalım”
  •  “Daha zaman var”
  • “Daha acil işler var”
  •  “Yönetime sormak lazım”
  •  “Bu konudan ben sorumlu değilim”
  • "Buna ne gerek var”
Bu liste uzayıp gidebilir. Bu yanıtları alınca içinizden ne geçiyor, ne düşünüyosunuz? Karşımızdakinin bir şeyi yapabilecekken yapmadığını, işten kaçındığını veya ötelediğini, değil mi? Hatta bazen karşımızdakinin zamanının olduğunu, yetkisinin uygun olduğunu ve dahası kendi işi olduğunu bilsek bile bu yanıtı alıp şaşırdığımız oluyor. O kadar yaygın ki aile içi ilişkilerde, arkadaşlar arasında bile bu durumlara çok sık rastlanıyor. Esas itibariyle hem iş hayatında hem de günlük hayatımızda çokça karşılaştığımız durumlar bunlar. Literatürde tarayabildiğim kadarıyla bir sınıflamasını bulamadım ve Savuşturmacı Kültür adınının uygun olabileceğini düşündüm. Eğer bir yerde geçiyorsa ve atlamışsam kusura bakmayın ve lütfen beni de bilgilendirin.

Savuşturmacı Kültür’ün iki stratejisinin olduğunu düşünüyorum, ilki yukarıda örneklerini vermeye çalıştığım, “işi yapmama veya öteleme”, ikincisi ise “yapılmış gibi, olmuş gibi, doğruymuş gibi gösterme”. İkinci stratejide işle veya durumla ilgili sorulara gerçek dışı yanıtlar verme, olduğundan farklı ve iyi gösterecek bilgilendirmeler yapma esastır. Bir çalışanınıza işin durumunu sorduğunuzda aldığınız şu tür yanıtlar bu duruma örnek gösterilebilir:
  •  “Bitmek üzere”
  •  “Sorun yok”
  •  “Risk yok
  •  “Hallediyoruz”
  •  “Yetişir”
Bu güzel bilgilendirmeler sonunda yönetici konumundaysanız içinize su serpilir, rahatlarsınız. Ama işin aslı öyle değildir ve nitekim işin sonunda beklenen sonuç ortaya çıkmaz, sorun olduğu da ancak duvara çarptıktan sonra ortaya çıkar.
 
İşin bitmemesi, gecikmesi veya hatalı olması durumunda da iyi bir bahane bulunması veya günah keçisi tespit edilip tüm sorumluluğun ona yüklenmesi  Savuşturmacı Kültür’ün tamamlayıcı savunma stratejisidir. Hatta çalışma boyunca “işi nasıl iyi ve zamanında yaparım?” sorusu değil “nasıl ikna edici bir bahane bulurum?”, “başarısızlığın sorumluluğunu neye bağlayabilirim?”,“kimi günah keçisi yapabilirim?” türünde sorular da zihinleri meşgul eder. İşin sonunda sorunun kaynağını sorduğunuzda hep başka birisi hatalıdır veya başka bir kurum işini iyi yapmamıştır.

Bir kurumda Savuşturmacı Kültür ne kadar hakimse verimlilik ve etkinlik o kadar düşüktür. Kuruma sonradan katılanlar da ister istemez bu kültürün etki alanına girerler. Kimsenin iş yapmak istemediği, bunu da farklı bahanelerin arkasına saklanarak dolaylı dile getirdiği bir ortam oluşur. Yürüyen işler gereği gibi şeffaf raporlanmaz, tüm işlerin sorunsuz ilerlediği yanılgısı oluşturulur. Bu sorunsuz(!) işlerin sonuçlarındaki başarısızlıklar da hep başka bir etkene bağlanır veya yanlış kişilere fatura kesilir. Başarısızlığın sebeplerinin yanlış teşhis edilmesi sonucu ortaya çıkar ve yanlış tedaviler uygulanır. Bu tedavilerde istenen sonuçlar alınamaz ancak Savuşturmacı Kültür bu noktada da devreye girerek kök sebebe inilmesine izin vermez.

Bir çok kurumda Savuşturmacı Kültür’ün hakimiyeti bulunuyor ve maalesef farkına varılamıyor. Savuşturmacı Kültür’ün panzehirinin alttaki adımlardan geçtiğini düşünüyorum:
  • Bahane üretme yerine Sorumluluk Alma: İşin yapılmaması için bahane üreten kişilerin teşvik edilmediği; sorumluluk alarak işleri yapma motivasyonu taşıyan kişilerin ödüllendirildiği bir çalışma ortamının oluşturulması.
  • Yanlış raporlamalar ve manipülasyon yerine Şeffaflık: Yanlış, eksik veya yanlı raporlamaların, bilgilendirmelerin kabul edilmediği; sorunların/risklerin tespit edildiği anda şeffaf olarak aktarıldığı durumların kabul gördüğü iletişim ortamının sağlanması.
  • Başkasını suçlama yerine Özeleştiri Yapabilme: Hatayı hep dışarıda aramanın, başkalarını suçlamanın uygun bulunmadığı; iğneyi kendine de batırmanın öneminin vurgulandığı özeleştiri alışkanlığının kazandırılması.